Home >> Haberler >> Avrupa >> RÖPORTAJ; Yüksel KOÇ ile Açlık Grevlerini Konuştuk

RÖPORTAJ; Yüksel KOÇ ile Açlık Grevlerini Konuştuk

FRANSA | 21.02.2018 |Yüksel Koç, 66 gündür süresiz açlık grevinde. KCDK-E Eş başkanlığı da yapan Koç, geçtiğimiz günlerde yaşadığı rahatsızlıklardan dolayı hastaneye kaldırılmıştı. Biz karşımızda biraz halsiz ve konuşmakta zorlanacak birisini beklerken oldukça moralli ve kararlı birisi ile karşılaştık. Morale ihtiyacı olan değil, etrafına sürekli moral veren birisini. Yüksel Koç’la ATİK Haber Merkezi olarak, eyleme ilişkin öncesi, anı ve geleceğine ilişkin bir röportaj gerçekleştirdik. 

 

AHM: Öncelikle ATİK Haber Merkezi olarak röportaj isteğimizi kırmadığınız için teşekkür ediyoruz.  İlk sorumuzu  şu şekilde sormak istiyoruz; bizler eylemi  ilk andan itibaren dikkatli bir şekilde izliyoruz ve bugün eylemin 66. günü, eylemci arkadaşların sağlık durumları ve moralleri nasıl?

Yüksel KOÇ: Bizim moralimiz ilk başladığımız günden kat be kat daha yüksek, yüksek bir kararlılık, yüksek bir direniş var. Tüm arkadaşlarımız böyledir, sadece Strasbourg’dakiler değil, dünyanın her yerinde eylemde olan arkadaşlarımızın durumu böyledir. Ama sağlığımız için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bütün arkadaşlarımızın sağlık sorunları var. Doktorlarımız bu konuda açıklamalar yaptılar. En son açıklama önceki gün basına yapılmıştı. Ancak ben bu konuda çok fazla şey söylemek istemiyorum. Bizler açlık grevindekiler olarak sağlık meselesini gündeme getirmek ve konuşmak istemiyoruz. Bu eylemi başlatırken böyle sorunlar olacağını, şehadetin de olabileceğini hesaplayarak bu işe girdik. Bu anlamda da sağlığımızla ilgili bilgileri doktorlarımızın açıklamalarından takip edebilirsiniz, bizler dile getirmeyeceğiz. Tekrar ediyorum moralimiz ve kararlılığımız ilk günden çok çok fazladır.

Birincisi biz şunu gördük bu eylemde; faşizm, diktatörlük halkların direnişi karşısında geri atmak zorundadır. Dünya tarihinden de biliyoruz ki, Spartaküslerden bugüne kadar bütün direnişler egemenlere hep geri adım attırmıştır. Katı faşist AKP-MHP hükümeti, Türk devleti hiçbir biçimde İmralı konusunda başkanın avukatlarını ve ailesini görüştürmeyeceği konusunda bir tutum sergiliyor. Bu direnişler sonucunda, direnişlerin önüne geçmek amaçlıda olsa Mehmet Öcalan önderliğin yanına gitti, bu direniş sayesinde oldu. Herkesin bilmesi gereken şey devlet direnişin önüne geçmek ve boşa çıkarmak amaçlıda olsa, direniş devleti zorlamıştır ve devlet bu adımı atmıştır. İkincisi, devlet on binlerce Kürt siyasetçiyi başta Kürt Halk Önderi olmak üzere, HDP Eş başkanlarını, milletvekillerini, belediye eş başkanlarını, insan hakları savunucularını, gazetecileri yani on binlerce insanımızı siyasi rehine olarak tutmaktadır. Bu direnişçilerden birisi ve öncüsü olan aynı zamanda da Kürt halkının vekili olan Leyla Güven arkadaş serbest bırakıldı. Bu her iki adımda direnişimizin doğru yolda olduğunu bize gösterdi ve bu  bize daha fazla moral verdi. Şimdi de üçüncü adımı attıracağız onlara, bu direniş bu kudrete sahiptir. Bundan dolayı da direnişe başladığımız ilk günden daha kararlıyız, görüyoruz ki direnerek sonuç alabiliyoruz.

AHM: Bu noktada eyleme neden süreci kısaca tekrar hatırlamakta fayda var, bu konuda neler söylersiniz?

Yüksel KOÇ: Eyleme neden olan süreç neydi? Kamuoyu tarafından biliniyor ben KCDK-E Eş başkanıyım, 4 Nisan 2015 tarihinde önderliğimiz üzerinde mutlak tecrit uygulandıktan sonra yani yaklaşık 3 yıllık süreçte tüm kurumlarımızla başta KCDK-E olmak üzere, Avrupa’nın tüm ülkelerinde dost kurum ve örgütlerinde dahil olduğu eylemler yaptık. Tüm bileşenlerimizin bu tecritin kırılması için son üç yıldır Avrupa’da eylem yapmadığı ülke, şehir ve sokak kalmadı. Yine bu süreçte görüşmediğimiz, taleplerimizi iletmediğimiz kurum kalmadı, başta CPT (İşkenceyi İzleme Komitesi) ve Avrupa Parlamentosu olmak üzere. Yerel meclisler ve Ulusal meclislerde buna dahildir. Bütün bunların sonucunda gördük ki, tabi bizler biliyorduk 20 yıl önceki komployu gerçekleştiren güçler uluslararası emperyalist güçlerdi. İmralı tecrit sistemi, İmralı sistemi Türk devletinin yetki alanında da değildir. Türk devleti orada gardiyanlık yapıyor. Uluslararası egemenlerin denetiminde olan bir sistemdir. Bu yüzden de, yaptığımız eylemlerden sonuç alamayınca, istediğimiz noktayı yakalayamayınca toplumun vicdanını harekete geçirecek bir eylem tarzını seçtik. Bütün arkadaşlarımız her birimiz kendi cephemizden özgür birey irademizle karar aldık. Kamuoyunun bilmesi gereken bir diğer şey, bu direnişin diğer direnişlerden farkı şudur; bu direniş bir halk direnişidir, bir kurumun aldığı karar sonrası başlayan bir eylem süreci değildir. Başta Leyla Güven arkadaşımız olmak üzere, Nasır Yağız arkadaşımız, Strasbourg’daki arkadaşlarımızın çoğu yine Galler’deki, Kanada’daki, Almanya’daki, Viyana’daki, Hollanda’daki arkadaşlarımızın tümü yurtsever insanlarımızdır. Bunlar şu noktaya geldi, herkes kendi özgür iradesi ile başladı eyleme. Halk kararını verdi bu eylemin. Önümüzde iki yol var; bize dayatılan onursuz bir yaşam, kölece bir yaşam buna razı olacağız onursuzca bir yaşamı kabul edeceğiz ya da onurlu bir yaşamı seçerek gerekirse bunun uğruna canımızı vermeyi de göze alacağız. Bizler onurlu bir yaşamı seçtik, bizler dedik ki halk olarak bizim üzerimizde bir soykırım politikası sürdürülüyor çünkü tecrit bir soykırım politikasıdır. Nisan 2015 tarihinde önderlik üzerinde mutlak tecrit hayata geçirildikten sonra hemen arkasından çökertme planı devreye kondu. Nusaybin, Şırnak, Cizre, Gever, Sur yani Kürdistan’ın bir çok şehrinde saldırılar gerçekleştirildi ve öz yönetim direnişlerinde destansı Mehmet Tunçların, Asya Yüksellerin direnişi ile de bu çökertme planı boşa çıkarıldı. İnsanlarımızı bodrumlarda katlettiler. Arkasından Türkiye cephesine yöneldiler, Türkiye kamuoyu bunu çok analize edemedi, bizlerde çok iyi anlatamadık. Hemen arkasından Türkiye’deki tüm muhalif kesime yöneldiler. Sadece sosyalistlere, devrimcilere değil, barış isteyen akademisyenlere, köşesinde yazısını yazan gazeteciye, emek hareketini savunan sendikacıya, insan hakkını savunan insan hakları savunucularına, kadın özgürlüğünü savunan feminist örgütlere yani toplumun bütün dinamik, diri ve canlı yapılarına bir saldırı geliştirildi. Bununla yetinmeyen Osmanlıcılık hayalleri kuran Erdoğan ve Türk devleti, dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlerin kazanımlarına saldırmaya başladı. Başta Rojava olmak üzere, Afrin dünyanın gözleri önünde işgal edildi. Şengal’e saldırdılar. Güney Kürdistan’a saldırıyorlar. Bütün bunlara dur dememizin, Edi Bese dememizin zamanı gelmişti. Bu onursuz yaşamı kabul etmemiz mümkün değildi.

AHM: Eylemdeki insanların kendi kararları ile harekete geçtiğini söylediniz. Bir halk örgütlenmesi olduğundan bahsettiniz, şu anda eylemin halk tarafından sahiplenilmesi sizce yeterli bir düzeyde mi?

Yüksel KOÇ: Şu ana kadar, biz 66. gündeyiz öncelikle şunu söyleyelim, eylemimiz hemen hemen dünyanın her tarafında bir ses getirdi, bütün direnişteki arkadaşlarımız, hapishanelerdeki arkadaşlar, Leyla Güven, Nasır Yağız, Kanada’daki arkadaşlar yani hepimizin bir topyekûn direnişi var. Bu direniş, vicdan sahibi ve onur sahibi tüm insanlarda bir karşılık buldu. İşte somut olarak söyleyeyim, Kanada’da eylem yapan arkadaşlarımızdan tutalım işte buraya kadar olan arkadaşlarımız artık herkesin gündeminde. Üç yaşındaki İsveç’te Upsala’daki bir Kürt çocuğu açlık grevindekilerin resmini yapıyor. On bir yaşındaki bir çocuk resim yaparak bize gönderiyor, tek tek grevcilerin isimlerini kalp içine yazıyor. Doksan yaşındaki anne getiriyor, kendi elleri ile yaptığı kesk u zer u ser atkıları boynumuza atıyor. Bu Kürt cephesinde, toplumunda karşılığı yine İskandinavya’dan tutalım Latin Amerika’ya, İspanya’dan tutalım Avustralya’ya kadar dünyanın dört bir yanından vicdan sahibi, onur sahibi bütün insanlar bu haklı, meşru ve demokratik talebimizi sahipleniyorlar. Hiç tanımadığımız, hiç görmediğimiz insanlar gelip bizim eylemimizi ziyaret ediyorlar. İsveç Parlamentosu milletvekilleri gelip bizi ziyaret ettiler, İngiltere’den insanlar geldi sizin talebiniz bizim talebimizdir diyorlar. Şunu artık herkes görüyor ki, Türkiye Devrimci Hareketi içinde aynı şeyi söylemimiz gerekir. Tüm Türkiyeli Devrimci-Sosyalist örgütler hem ziyaret ediyorlar, hem de desteklemiyoruz çünkü bu eylem bizimde eylemimiz diyerek sahipleniyorlar. Bu insanlık eylemidir, bu anlamda sesimiz uluslararası kamuoyuna ulaştı. Emek veren tüm yoldaşlarımıza teşekkür ediyoruz ama bu yetmiyor. Bu birinci aşama iyiydi, sesimiz her tarafa ulaştı tamam ama bizim uluslararası mekanizmaları harekete geçirmemiz gerekiyor. Tekrar altını çizerek söylüyorum, Kobani dönemini bire bir yaşayan bir arkadaşınızım, Afrin dönemini bire bir yaşayan arkadaşınızım, Kobani döneminde de uluslararası kurumlar sessizdiler. Seyrediyorlardı. Ne zaman ki biz direnişimizi yükselttik, ne zaman ki biz yirmi dört saat sokaklardan inmediysek, o dönemi herkes hatırlıyor ondan sonra uluslararası güçler hareket geçti. Bugün de bunlar kendiliğinden harekete geçmeyecekler, bizim ikinci aşamayı harekete geçirmemiz gerekir. Halkımıza ve dostlarımıza çağrımız budur. Türkiyeli devrimci kurumlara da bu çağrıyı yapıyoruz. ATİK ile bu konu hakkında geçtiğimiz günlerde bir görüşmemiz oldu. Sadece açlık grevcilerini sahiplenme temelinde bir platform oluşturulmalı. Bu gecikmiş bir oluşumdur. İnanıyorum ki kısa süre içerisinde bunun adımları atılacaktır. Biz artık şimdi ikinci aşamada, çünkü kritik noktayı geçtik Leyla arkadaş, Nasır arkadaş yüzlü günlere geldiler, hapishanelerdeki arkadaşlar altmışlı günlerde artık ikinci aşamaya geçmeliyiz. Uluslararası mekanizmaları kurulacak platform harekete geçirmeli. Kamuoyunun bilmesi açısından söylüyorum, Avrupa Konseyi 22 Ocak’ta yaptığı bir toplantıda aldığı bir karar var; kararın 11. maddesi esasta bizim taleplerimizi karşılıyor. Genel Kurul’un aldığı karar diyor ki, CPT’nin isteği üzerine Sayın Öcalan’ın ailesi ve avukatları düzenli olarak kendisi ile görüşmeli, bunun zemini yaratılmalıdır. Bu haktır, evrensel bir haktır. Yine kararda ayda bir dışarı ile telefon görüşmesi yapılabilmesinin de sağlanması gerektiği belirtiliyor. Haberleşme olanakları sağlanmalıdır diyor. İşte biz de diyoruz ki bunların hayata geçirilmesi gerekiyor. Sadece söylemek yetmiyor, alınan kararın uygulanmasını sağlamalıdır. Ancak kirli siyaset ilişkilerinden dolayı bunu yapmayacaklardır. Egemenler her zaman kendi ekonomik ilişkilerini ve kirli siyaset çıkarlarını ön planda tutuyorlar. Bunu harekete geçirecek olan da bizleriz. Bu süreçte direnişimizle iki adım attırdık, üçüncü adımı da attıracak kudretimiz var. Bütün halkımıza, dostlarımıza ve yoldaşlarımıza çağrımız direnişi büyütmektir. Bu tecridi kıralım, faşizmi yıkalım.

AHM: Bu aşamadan itibaren yapacağınız eylemler nelerdir?

Yüksel KOÇ: Bizler eylem içerisinde olan insanlar olarak eylem planlaması yapma şansımız yok. Artık gücümüz ve enerjimiz buna yetmiyor. Benim bildiğim, pratik güç birliği bileşeni ve yoldaşların taleplerini sahiplenen bir platform kurulması söz konusu. Bir dizi eylem ve etkinlik hep birlikte örgütlenecek. Bizim bu direnişimiz, sadece Kürt halkı için değil, Türkiyeli devrimcilerin, sosyalistlerin, demokratların bilmesi gereken şudur; biz bedenimizi ölüme yatırırken, bugün nasıl ki Rojava’da yaşam bulan kadın özgürlükçü, bütün kimliklerin ve inançların özgür ve eşit ortak yaşamıysa, biz bunun her coğrafyada hayat bulabilmesi için bu direnişi geliştiriyoruz. Bedenimizi ölüme yatırırken Türkiyeli, Kürdistanlı, Asuri, Süryani, Ermeni, Laz, Çerkez bütün halkların, yine Alevi, Ezidi, Hristiyan tüm inanç gruplarının, başta kadınlar için olmak üzere bütün özgürlükler ve eşitlikler için bedenimizi ölüme yatırmışız. Kadın özgürlüğü bizim mutlaka bizim bu tecritle kırmamız gereken bir noktadır çünkü tecrit aynı zamanda kadın özgürlüğüne vurulan bir tecrittir. Bundan sonraki eylemlerde arkadaşlarımız, dostlarımız tartışıyor süreci. Bir toplantı yapılacak ve daha net olacak her şey. Aynı zamanda bu hafta sonu tüm ülkelerde, eyaletler merkezli eylemler olacak. 27 Şubat’ta Avrupa Parlamentosu önünde Avrupa merkezli yürüyüş ve miting olacak. 2 Mart’ta başta Almanya olmak üzere tüm ülkelerde merkezi eylemler olacak. Günlük olarak ta eylemler oluyor ve olmaya da devam edecek. Bu süreçte başta ailelerimiz olmak üzere, tüm dostlarımız arkadaşlarımızla hem eylemleri hem de uluslararası kurumları harekete geçirmek için fax ve mektuplarla başta CPT ve AP nezdinde bir kampanya örgütlenmelidir. Bu iki kurum bu suçun ortaklarıdır.

AHM: Son olarak eylemin yönelimi hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz? Elbette başka eklemek istediklerinizle beraber.

Yüksel KOÇ: Biz eylemdeki arkadaşlar, hepimiz şu konuda çok netiz; sonuç alana kadar eylemimizi sürdüreceğiz. Bedelse de bedelini ödeyeceğiz. Şehadetse de şehadete hoş geldin, sefa geldin diyeceğiz. Nasıl ki Che Guevara diyordu, “Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi” biz de tecridi kıracaksak, özgürlük eşitlik için bunun bir neferi olacaksak, böyle onurlu bir şehadete de hoş geldin, sefa geldin diyeceğiz. Elbette şehadet olmadan bu işi çözmek istiyoruz, halkımızın bunu bilmesini istiyoruz. O noktaya gelirse de hiç birimiz korkmuyoruz, net kararlıyız, moralimiz çok yüksektir, bedenimiz eriyor ama moralimiz yüksektir. İnancımız, kararlılığımız yüksektir. Tüm devrimci yoldaşlara, tüm arkadaşlara, tüm hevallere, tüm halkımıza direnişçi arkadaşlar adına sevgimizi, saygımızı gönderiyoruz. Bilin ki hepiniz adına direniyoruz, Alevinin adına, sosyalistin adına, demokratlar adına, kadınlar adına, gençler adına, Asuriler adına, Çerkezler adına, özgürlük eşitlik isteyen herkes adına direniyoruz ve kazanacağız.  Kazanan biz olacağız, kaybeden faşizm olacak.

Ek olarak ta, Münih mahkemesinde olan ve hala hapishanede tutulan arkadaşa selamlarımızı gönderiyoruz. O her zaman bizim onur direnişçimizdir, her zaman bizim öncü direnişçimizdir. O Kemallerin, Hayrilerin ardılıdır. Kemallerin, Hayrilerin direnişini faşizmin en katmerli olduğu hapishanelerde direnişler yaparak taşıdı. O hep bizim yüreklerimizdedir. Hep bize moral oluyor, bizim aramızda kilometrelerce mesafe yok biz aynı yürek olmuşuz. Bizim aramızda ne duvarlar kalmış ne zindan kalmış, o ve arkadaşlarını direniş ruhuyla selamlıyoruz.

AHM: Bizlere zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz, mücadelenizde başarılar diliyoruz.


Kaynak: Avrupa